Yahut bir gürültü denilebilirdi o ademe yalnızca.
İçimi kısa yoldan sürgüne gönderen,
Sürgünü bir ömür çektiren bir gürültü.
Aynı kuşların katlini vacip kılan bir havai fişek gibi.
Ötekiler mutluyken,
Kuşun nefesinin kesilmesi.
Kuş olmak, gürültüye kurban gitmek.
Gürültü olmak, katil olmak umursamazca.
22 Temmuz 2017 Cumartesi
4 Temmuz 2017 Salı
Koşuklar
Gece
Gözlerine perde çekmeli batıdan batınca güneş,
Gülüşünü solduruyorsa o kahpe geceler,
Bir ihtilal yapmak farz olur bana.
Bir ihtilal yapıp ayı, yıldızları ve göğü indirmeli,
Yerin en dibine.
İhtişamlı geceler senin kabusuna mahal veriyorsa eğer,
Attım, sildim aklımda ki tüm güzel geceleri!
Sensiz en kadim geceyi neyler ki şu can-u halim?
Sen varken teni yakan güneş ferahlatmaz mı beni?
Sen yanımda iken geceleri gündüze bağlamak yapılan en kutsal iş olmaz mı?
Ah, ciğerime dolan en uzun nefes,
Ah, kalbimde hüküm süren en güzel hükümdar,
Gülüşünün katlini vacip kılan her gece ile sürecek olan düşmanlığım var.
Bırak ben kaybolup yok olayım gecenin zifrinde,
Yeterki ruhunun güneşi her daim sarmalasın seni.
SümAy
28 Haziran 2017 Çarşamba
İnsan yahut robot olmak
İnsan ile robotu birbirinden ayıran en belirgin özellik nedir?
Nefes alıyor olmamız mı?
Şahsıma göre, bir adem ile robotun ayrılması düşünce ve ruhla alakalıdır.
Simayen benzememiz mümkün, konuşmamız dahi aynı olabilir. Lakin düşünceler?
Bir robot düşünemez. Onu tasarlayanın istedikleri çıkar o yapay sesinden.
Peki ademoğlu, o öyle mi yahu?
Kimi zaman felsefi düşüncelere itelenir adem'in kafası, duyguları belirler zihnini.
Kimi zaman kurtarıcı, kimi zaman kat'li olur.
Yahut olumlu, yahut olumsuz. Adem'in seçeneğidir bu.
Oysa robot gibi olsaydık, bize verilen sözcüklerden cümleler kursaydık. Yalnızca bir düşünceyi pay etseydik, papağan gibi dile getirseydik...
Sahi, yok mu çevremizde robotlaşmış ademler?
Kafi miktardan fazlaca var, eminim.
Oysa insanda farklılıklar, tamamen zenginliktir. Dünya tek tip canlıyı kaldıramaz ki yahu! Baksanıza çevrenize renkler, diller, hayvanlar... Binlerce çeşit yok mu?
Tek tip insan tahammül edilemez olurdu. Hayat son bulurdu ademin zihninde.
Birinin 'A' dediğine diğeri 'B' demeliydi. Ve ademin nesli önce kendi düşüncesine daha sonra muhattabına saygı duymalıydı.
İşte, az önce sizlere dünyanın nasıl gözyaşını dindirebileceğimizin sırrını vermiş bulundum.
Kendi düşüncen haricinde ki sesleri yadırgamadığın zaman, işte o zaman kurtaracaksın savaşın içinde can çekişen çocukları ademoğlu.
İnsan yahut robot.
Nefes alıyorsun diye, bir anadan doğdun diye sen bir robot olamaz mısın ey adem?
İnsan olmak nedir?
Merhametsiz ise bir ruh...
Sahi, ademoğlu ne vakittir merhametsiz?
Kabil'den beri mi? O kardeşini öldürmüştü.
Şimdi, bilmem kaç milyon yıl sonra, kardeş katli halen vacip kılınmakta şeytan tarafından.
Ağlayan savaş çocuklarını duymuyor ise bir kulak, neden bedeninde durmaya devam eder insanın?
İnsan olur mu ki o vakit?
Robotlaşmış bir toplum, pille çalışan bir kalp, at gözlüğüne sahip milyon çift göz.
Sümay.
Nefes alıyor olmamız mı?
Şahsıma göre, bir adem ile robotun ayrılması düşünce ve ruhla alakalıdır.
Simayen benzememiz mümkün, konuşmamız dahi aynı olabilir. Lakin düşünceler?
Bir robot düşünemez. Onu tasarlayanın istedikleri çıkar o yapay sesinden.
Peki ademoğlu, o öyle mi yahu?
Kimi zaman felsefi düşüncelere itelenir adem'in kafası, duyguları belirler zihnini.
Kimi zaman kurtarıcı, kimi zaman kat'li olur.
Yahut olumlu, yahut olumsuz. Adem'in seçeneğidir bu.
Oysa robot gibi olsaydık, bize verilen sözcüklerden cümleler kursaydık. Yalnızca bir düşünceyi pay etseydik, papağan gibi dile getirseydik...
Sahi, yok mu çevremizde robotlaşmış ademler?
Kafi miktardan fazlaca var, eminim.
Oysa insanda farklılıklar, tamamen zenginliktir. Dünya tek tip canlıyı kaldıramaz ki yahu! Baksanıza çevrenize renkler, diller, hayvanlar... Binlerce çeşit yok mu?
Tek tip insan tahammül edilemez olurdu. Hayat son bulurdu ademin zihninde.
Birinin 'A' dediğine diğeri 'B' demeliydi. Ve ademin nesli önce kendi düşüncesine daha sonra muhattabına saygı duymalıydı.
İşte, az önce sizlere dünyanın nasıl gözyaşını dindirebileceğimizin sırrını vermiş bulundum.
Kendi düşüncen haricinde ki sesleri yadırgamadığın zaman, işte o zaman kurtaracaksın savaşın içinde can çekişen çocukları ademoğlu.
İnsan yahut robot.
Nefes alıyorsun diye, bir anadan doğdun diye sen bir robot olamaz mısın ey adem?
İnsan olmak nedir?
Merhametsiz ise bir ruh...
Sahi, ademoğlu ne vakittir merhametsiz?
Kabil'den beri mi? O kardeşini öldürmüştü.
Şimdi, bilmem kaç milyon yıl sonra, kardeş katli halen vacip kılınmakta şeytan tarafından.
Ağlayan savaş çocuklarını duymuyor ise bir kulak, neden bedeninde durmaya devam eder insanın?
İnsan olur mu ki o vakit?
Robotlaşmış bir toplum, pille çalışan bir kalp, at gözlüğüne sahip milyon çift göz.
Ruhlarını çürümeye terk etmiş efendiler tanıyorum. Duymak istediklerini duyuyor, görmek istediklerini görüyorlar yalnızca bu efendiler. Bu efendilerin de efendileri vardır, onların da... Tıpkı bir üst model robotlar gibi. Oysa ademoğlunun tek bir efendisi yok mu? Tanrı değil mi kulluk etmemiz gereken. O vakit kula niçin kulluk ederler? İnsan demek, en saf güzellik demekti bir zamanlar. Filizlenmiş bir çiçek, kafiyesi şaheser olan bir şiir misaliydi adem. Sonra kirlettiler namını, şanını... İnsan olmaktan dahi utanır olduk. Savaşlar başlattılar dünyanın sözde efendileri, ağlayan çocuklar yetişti sonra bu topraklarda. Robotlar imal ettiler bu efendiler ve dünya piyasasına sürdüler. Ruhsuz, kalpsiz et parçalarını. Bundan gayrı bu robotların tek umudu, ruhlarını geri kazanmaktır. Ademoğlu olarak anadan üryan geldiğimiz şu fani dünyadan, aynı şekilde göçmek dileğiyle.
Sümay.
13 Mart 2017 Pazartesi
"YANSIMA"
Hayatın bir kanunu vardır. Bunu aşamaz insanoğlu.
Bir şekilde bu düzene uyum sağlamak durumundasınızdır.
Aksi halde, "Farklı" kalıbına itilirsiniz.
Bir kız vardı, sokaklarda yahut caddelerde yüzlerce kez yan yana
yürüdüğünüz lakin yüz yüze gelmeye lüzum görmediğiniz.
Bu kız, diğerlerinden "Farklı" biriydi. Uyum sağlayamıyordu bu sisteme.
Diğer kızların istediklerini istemiyordu. Hisleri, düşünceleri yaşıtları gibi değildi.
Bir sosyal medya platformuna üyeydi. Bu siteyi nedensizce seviyordu.
Burada kendisinin yansımasıyla karşılaştı.
Aralarındaki tek farklılık cinsiyetleri idi. Genç kız insanların çift yaratıldığı efsanesine inanmaya başladı.
Zaman geçti. Aynı ruhu pay eden iki beden, aşk denilen çıkmaza düştü.
Kız ilk karşılaşmalarını, gözlerinin gözlerine değdiği o anı, kalbine bir gibi saklamaya yemin içti.
Mutlulardı.
Bir sokak, yaprakların yavaşça toprağa döküldüğü mevsim.
"Seni seviyorum" Demişti yansıması.
Kız susmuştu. Utanmıştı, yanakları pembenin en güzel tonuna büründüğünden yansıması anlamıştı kızı.
"Gözlerinden anlıyorum beni sevdiğini." Demişti.
Genç kızın kalbi o zaman diliminde bir farklı atmıştı.
Zaman. Felaketlerin üzerinde bir örtü görevi gören, mutlulukların bir sonunun geleceğini haberdar eden kavram.
Zaman, geçti.
Mevsim, geçti.
Genç kız aynı, yansıması aynı kaldı.
Lakin hayatın kanunlarından bahis ettik. Ne kadar çabalarsan, uğraşırsan fayda etmez söz konusu hayatın kanunu olunca.
Aşk denilen meret, derin bir kuyudan farksızdır.
Genç kız, bu kuyunun derinliklerinde hapsolmuştu.
Yansıması olmadan mutlu olamıyordu artık. Onsuz bir hayatı düşleyemiyordu.
Bir gün, kar tanelerinin sessizce toprağa düştüğü mevsim.
Genç kızın yansıması, derin kuyudan çıkmaya karar verdi.
Yansıma, acı bir hatıraya dönüştü.
Genç kız, yansımasının acı bir hatıraya dönüştüğünü gözlerini kırpmadan izledi.
Zaman, geçti.
Mevsim, geçti.
Genç kız, geçemedi yansımasından.
Mutlulukları bitti. Geriye yazılacak hikayeler kaldı.
"YAŞAYAMAYANLAR."
Yol boyunca düşünüp durdu.
Cevaplarını bildiği soruları sorup durdu hep kendine.
İçinin acısını şu yanındaki sıra dizili ağaçların oksijeni dahi bastıramıyordu.
Bir saat önce yine bu yoldan geçmişti. Yolun sonundaki mezarlığa gelmişti.
Sevdiği birini gömmüştü elleriyle.
Hayat nasıl bir bed bahtlık sunmuştu ki ona, sevdiğini kendi elleriyle gömmüştü?
Bu taştan yol, sıra dizili ağaçlar, uçan kuş, yağan yağmur...
Hepsi sevdiğini hatırlatıyordu. Hepsinden nefret ediyordu artık.
Sevdiği kendini bir dut ağacına asmıştı.
Bu etraftaki sıra dizili ağaçlarda tiksinç bir tesadüfle dut ağaçlarıydı.
Ağladı.
Onsuz bir yaşam düşleyemiyordu.İstemiyordu. Onsuz aldığı her nefes acı veriyordu.
Hastanede kendini astığı urganı vermişlerdi ona.
Sırt çantasında duruyordu.
Belkide zihninin onu doğrulaması adamı sevindirmişti.
Yaşamak istemediğine kanaat getirip,
Sevgilisinin kendini öldürdüğü urgan ile yanındaki dut ağacında, dilinde son kez bir küfürle kendini astı.
9 Mart 2017 Perşembe
Hayatın amacı, nedir?
Ademoğlu anadan uryan gelir dünyaya. Elinde hiç bir şey yoktur.
Bir amacı, bir derdi yoktur o vakitler.
Ne zaman ki büyür, bir gaye arar bir dert edinir kendine.
Hayatınızın amacı nedir?
Aslında bu konuya geniş bir çerçeveden bakacak olursak, şunları dile getirebiliriz;
İnsanoğlu bireysel olarak kendine hedef belirlemede oldukça kabiliyetli bir varlıktır.
Bu kimi zaman dini bir boyutta anlam kazanır.
İnsan inandığı dinin - Eğer inandığı din de ahiret inancı varsa- Öldükten sonra gideceği yerde refah
halinde olması için dünyadaki yaşamını bu fikre göre şekillendirir. Kişinin amacı, bu dünyada dininin
getirisi olan emir ve yasaklara uyarak sonraki dünyasını kazanmaktır.
1.Dünya savaşı sırasında dünya devletlerinin ve krallıkların amaçları toprak elde etmekti.
Bu öylesine açlık hissiyatında bir amaçtı ki, yitip giden insan hayatlarının zerre önemi yoktu.
Şimdi, kalkıp gitsek yüzyıllardır sömürgenin tutsağı o güzel kıtaya. Afrika'ya.
Fakir nüfus, saat başı susuzluktan yaşamlarını yitiren güzel çocuklar...
Sorsak hayatının amacını Afrika kökenli bir çocuğa, vereceği cevap belki de "Annemin artık
ağlamamasını sağlamak" olacaktır. Ki bu amaç, dünya devletlerinin kirli amaçları karşısında oldukça
büyük, cesur ve temiz bir amaç olacaktır.
Hayatın amacı nedir sahi. Gerçekten hayatın bir amacı var mıdır?
Bireylerin, toplumların ve ülkelerin amaçları dışında bir amaç olmalı. Olmalı ki, söz konusu amaca
ulaşıldığı vakit bu dünyada yaşamış olan her ruh vuku bulabilsin.
Bir vicdan dişisinin amacı, yavrusunu korumaktır.
Bir babanın amacı, kurduğu ailenin devamlılığını ve güvenini sağlamaktır.
Bir gencin amacı, yaşadığı aşk birikimleri ve gelecekte ki yaşamını iyi şekillendirmektir.
İki yaşındaki çocuğun amacı ise annesine sarılmaktır.
Amaçlar, duygular, hayatlar...
Yüzlerce yahut binlerce örneğini sunmak mümkündür.
Hayatın bir amacı olmalıdır. Çünkü insanlar her saniye robotlaşmaya devam edip, sistemin sömürgesi
olmaya devam ediyorlar. Amaçlarını birer birer yitiriyorlar.
İşte tam da bu sisteme baş kaldırmak bir amaçtır!
Ademoğlu anadan urgan gelir dünyaya. Hayatının amacı, aldığı ilk nefesten itibaren vuku bulmuştur
artık.
İnsanoğlunun en büyük amacı, "İnsan" olarak kalmak olmalıdır şüphesiz.
SÜMAY.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
BRE HASAN
Bir kor düşer ah-û zâr'ıma bugün Koca bir bina gibi yıkılır Okyanuslarda boğulurum En acılı tokat bugün atılır yüzüme En ...
-
Yahut bir gürültü denilebilirdi o ademe yalnızca. İçimi kısa yoldan sürgüne gönderen, Sürgünü bir ömür çektiren bir gürültü. Aynı kuşlar...
-
Bu gece şarkılar, son kez seni söylüyor. Son kez resmediyorlar sûretini. Ve son kez kanatıyorlar avuçlarımı, Bu gece, son kez. Yanlış z...